Biz Türklerin tarihi yaşadığı coğrafi sınırların dağınık ve geniş olması, birden çok devlet kurması, 8.Yy.’ da yazılı tarihe geçmesi ve hatta Devlet kurmadan önce topluluklar halinde yaşaması kronolejik sıralama ile incelenmesi gereken bir alandır.

Etimoloji;

Türk sözcüğü Çin kaynaklarında M.Ö. 3. yüzyılda geçmektedir. Çin yıllıklarında Ting-ling (丁零 Pinyin: dīng líng, 丁霊, dīng líng), T’ieh-lê (鉄勒 tiě lè), T’u-cüeh, 敕勒, (chì lè) şeklinde değişik biçimlerle ifade edilmiştir.[47] Türk adının bilim çevrelerince kabul edilen Avrupa’da ilk kullanımı ise MS 1. yüzyılda Pomponius Mela ve Plinius adlı Romalı tarihçilerce kaydedilmiştir. Azak bölgesinde yaşayan insanlar Turcae/Tyrcae adı ile kayda geçmiştir.[48][49][50][51][52][53][54] Türk adı 6. yüzyılda da resmî olarak Göktürk Kağanlığı’nda kullanılmıştır.[55][56] Orhun Abideleri‘ndeki edebi dil ve Türk adının yoğun kullanımı da Türk sözcüğünün sözlü ve yazılı olarak daha önceden kullanıldığını gösterir.[57] Türk sözcüğü Orhun Yazıtlarında 𐱅𐰇𐰼𐰰 olarak geçer. 10. yüzyıla ait Uygur Türkçesi metinlerde Türk, “güç, kuvvet” anlamında kullanılmıştır.[58]

Dil;

Türk dilleri, Doğu Avrupa ve Akdeniz‘den Sibirya ve Mançurya‘ya ve Orta Doğu‘ya kadar geniş bir alanda konuşulan yaklaşık 40 dilden oluşan bir dil ailesini oluşturmaktadır. Yaklaşık 170 milyon insan anadili olarak bir Türk dili konuşmaktadır;[35] ek olarak 20 milyon insan ikinci dil olarak bir Türk dili konuşmaktadır. En fazla konuşana sahip Türk dili Anadolu Türkçe‘sidir ve bu Türk dil grubunun yaklaşık %40’ını oluşturmaktadır.[34] Türk halkının geri kalanı Orta AsyaRusyaKafkaslarÇin ve kuzey Irak‘ta yoğunlaşmıştır.

Alfabe;

Türk alfabeleri, çoğunlukla Türk dillerini yazmak için kullanılan alfabelerdir (eski adıyla Runik yazı olarak bilinir). Moğolistan’da Türk alfabeleri ile yazılmış yazıtlar bulunmuştur. Korunmuş yazıtların çoğu MS 8. ve 10. yüzyıllar arasında tarihlendirilmiştir.

En eski tarihlendirilmiş ve okunan Türk yazıtları 8. yüzyıla tarihlenmekte olup alfabelerin yerini genellikle Orta Asya’da Eski Uygur alfabesi, Orta ve Batı Asya’da Arap alfabesi, Doğu Avrupa ve Balkanlar’da Kiril alfabesi ve Orta Avrupa’da Latin alfabesi almıştır. Türk alfabesinin en son kaydedilen kullanımı MS 1699 yılında Orta Avrupa Macaristan‘da kaydedilmiştir.

Türk halklarının kökenleri tarihsel olarak tartışılmış ve çeşitli teori öne sürülmüştür.[59] Proto-Türkler Orta Asya halkıydı ve Doğu Asyalılar ile sibirya halkı ile yakından ilgiliydi.[60][61][62]

Bilim adamlarına göre, proto-Türkler, MÖ 6000 civarında güney sibirya çevresinde yaşayan ve Hongshan kültürü özdeşleştirilebilen Altay Dağları halkından geliyor. Tarımcılar olarak yaşadılar ve daha sonra göçebe bir yaşam tarzını benimsediler ve batıya göç başlattılar.[63][64][65] Peter Benjamin Golden, varsayımsal Proto-Türk Urheimat’ında iklim, topografya, flora, fauna, insanların geçim biçimleriyle ilgili Proto-Türkçe sözlük öğelerini sıraladı ve Proto-Türk Urheimat’ın Moğolistan’ın kuzeyindeki Sayan-Altay bölgesinde bulunduğunu öne sürdü.[66] Martine Robbeets, Türk halklarının, Xinglongwa kültürü ve onu takip eden Hongshan kültürü ile ilişkilendirilmesi gereken kuzeydoğu Çin’de yerleşik bir Trans-Avrasya tarım topluluğunun soyundan geldiğini öne sürüyor. Türk halklarının Doğu Asya tarımsal kökeni, yakın zamanda yapılan birçok çalışmada doğrulanmıştır.[67][68] MÖ 2200 civarında, kuzeydoğu Çin’in çölleşmesi nedeniyle, Türk halklarının tarımsal ataları muhtemelen batıya, pastoral bir yaşam tarzı benimsedikleri Moğolistan’a göç etti.[69]

Dilbilimsel ve genetik kanıtlar, Doğu Moğolistan’da Türk halklarının erken bir varlığını güçlü bir şekilde göstermektedir.[70][71] Genetik çalışmalar, ilk Türk halklarının ağırlıklı olarak Doğu Asya kökenli olduğunu ve orta çağdaki Türk örneklerinin daha heterojen olduğunu ve Türk kültürünün ve dilinin elit hakimiyeti yoluyla batıya doğru yayıldığını göstermiştir.[69][72] Genetik kanıtlar, Orta Asya’nın Türkleştirilmesinin Moğolistan’dan göç eden Doğu Asyalı baskın azınlıklar tarafından gerçekleştirildiğini gösteriyor.[62][73]

Göktürklerden önce;

Doğu ve Orta Asya‘nın “Bozkır İmparatorlukları” içinde Türk halkları daima belirleyici bir rol oynadılar; çoğu zaman bu imparatorlukların kurucu ve yönetici zümresini oluşturdular.

Wei Kitabına göre, Tiele halkı Türklerin atalarından ve ilkbahar ve sonbahar döneminde Çin’in kuzeydoğusundaki kırmızı Di halkı olan Chidi’nin (赤 狄) kalıntılarıydı. Tarihsel olarak MÖ 6. yüzyıldan sonra kurulmuşlardı ve Hiung-nu üyesiydi.[74] Hiung-Nu yazısının bilinen en eski Türk alfabesi olan Orhun alfabesi olduğu kabul edilir. Bu son zamanlarda Yinshan ve Helan Dağları’nın kaya sanatı olan tek olası Xiongu yazıları kullanılarak tartışıldı.[75]

Asya Hun İmparatorluğu Teoman tarafından kurulmuştur. Bu imparatorluğu Türk boyları kurmuş, yönetmiş; Türk kültürü devlete şeklini vermiştir.[76] Asya Hunlarının en önemli hükümdarı olan Mete Han, Turanlı uluslardan olan Tunguzları ve Türk olan Yüeçileri tamamen itaat altına almış ve Çin’i baskı altına alan bir politika izlemiştir. Çin seddi bu dönemde Türklerden korunabilmek amacıyla yapılmıştır. Chicago Üniversitesi bünyesinde 2003’te yapılan bir araştırmada, Moğolistan‘da Egyin Gol’de bulunan Asya Hunları dönemine ait insan kalıntılarıyla Anadolu’da Türklerden alınan genetik verilerin birbiriyle uyuştuğu tespit edilmiştir.[77]

Asya Hun İmparatorluğu’nun yıkılmasından birkaç yüzyıl sonra Hunların bir bölümü daha batıya göç etmiş burada Avrupa merkezli bir devlet kurmuşlardır. Kama Tarkan, bölgedeki Hun topluluklarını yönetimi altında toplayarak 352 yılında Avrupa Hun İmparatorluğunu resmen kurmuş ve yönetimi 370 yılına kadar elinde bulundurarak Hazar ve çevresinde önemli bir güç haline gelerek hakimiyet alanını batıya doğru ilerletmiştir. Geçen 18 yıl, Hazar bölgesinde yaşayan Hun Türklerinin teşkilatlanmasını ve Devlet düzeninde ilerlemesini sağlamıştır. Kama Tarkan’ın ölümüyle yönetime geçen Balamir batıya doğru ilerlemeye başlamış ve Hunlar gibi batıya yönelen Türk halklarından biri olan Alanların ülkesini ele geçirmiştir. Balamir, İdil nehrini geçerek bu bölgede bulunan Gotlara baskı kurmaya başlamıştır. Gotlarla İlk savaş 375 yılında gerçekleşmiştir. Savaşı kazanan Balamir, Gotları Avrupa’nın içlerine, Roma’ya doğru ilerlemelerini sağlamıştır. Kavimler Göçü olarak tarihe geçen süreç bu savaşla başlamıştır. Balamir döneminde Hunlar, hakimiyet alanlarını genişleterek Avrupa içlerine doğru ilerlemişlerdir. Alipbi’nin ölümüyle tahta geçen Uldız ise Karpat dağlarını aşarak bugünkü Macaristan’a kadar ulaşmıştır. Roma’nın ikiye bölünmesiyle Uldız, Trakya ve Balkanlar üzerine yürümüş ve aynı dönemde, bir diğer koldan da bugünkü Urfa ve Lübnan’a kadar hızla ilerleyip Akdeniz’e ulaşmıştır. Batı Roma ile iyi ilişkiler içerisinde olan Uldız, Doğu Roma’yla mücadele halinde olmuştur. Uldız, Doğu Romanın gönderdiği elçiye “Güneşin Battığı Yere Kadar Her Yeri Zaptedebilirim” diyerek meydan okuduğu tarih kaynaklarında geçmektedir. 434 yılında, Rua’nın ölümüyle yönetim, Rua’nın kardeşi Muncuk’un iki oğluna kalmıştır. Bleda ve kardeşi Attila, bu dönemde imparatorluğun yönetimine geçmiştir. Bu dönem boyunca genelde savaşları yöneten kişi olan Attila 445 yılında Bleda’nın ölmesiyle yönetimi tek başına eline almıştır. Attila’nın amacı, hem Doğu hem Batı Roma’yı egemenliği altına almaktı. Daha önce Doğu Roma üzerine yürünmüş ve baskı altına alınmıştı. Doğu Roma hâlen Hunlara vergi ödüyordu. Ancak Doğu Roma’nın Hunlar üzerindeki oyunları hâlen devam ediyordu. Rua’nın ölümünden hemen sonra Attila, Doğu Roma’nın üzerine yürüyüp savaşı kazanmış ve Margos antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmayla vergi iki katına çıkarılmıştır. Doğu Roma, antlaşmayı imzalasa da antlaşmanın şartlarına uymamıştır. Bunun üzerine Attila, 441 yılında tekrar Doğu Roma’nın üzerine yürümüştür. Trakya’ya kadar ilerlemiş ve vergi üç katına çıkarılmıştır. Doğu Roma, yine antlaşmaya aykırı hareket ederek Hunlara bağlı kavimleri isyana teşvik etmiştir. Ticaret kurallarını çiğneyerek tüccarlarını Hun topraklarına göndermiştir. Attila, bu kez Doğu Roma’nın üzerine iki koldan saldırıya geçmiştir. Bir koldan Yunanistan’dan girerek Tselya’ya kadar ilerlemiştir. Diğer koldan Sofya, Lüleburgaz, Flibe şehirlerini ele geçirmiştir. Bugünkü Büyük Çekmece yakınlarına kadar ulaşmıştır. Bu ilerleyişten sonra Doğu Roma tekrar barış istemiştir. Anatolyos antlaşması imzalanmış ve vergi üç katına çıkarılmıştır, savaş tazminatı ödetilmiş ve Tuna’nın güneyindeki bölge Doğu Roma askerlerinden arındırılmıştır. Attila, 451 yılında Batı Roma imparatorunun kızıyla evlenmiştir. Karısının çeyizi olarak Batı Roma topraklarının yarısını istemiştir. Bunun üzerine Batı Roma ve Hun İmparatorluğu büyük bir savaşa girmiştir. Attila ordularını, Batı Romanın asker deposu olarak görülen Galya’ya göndermiştir. Savaş daha sonuçlanmadan Batı Roma askerlerini geri çekip yenilgisini kabul etmiştir. Attila’nın amacı Doğu Roma’yı tamamen kendisine bağlamaktır. Kesin sonuç almak için 452 yılında bir sefer daha düzenlemiştir. Roma’nın artık karşı koyacak gücü yoktur. Attila, ordusuyla Alpleri aşarak Po ovasına inmiş ve İtalya’nın kuzey kentlerini ele geçirerek Roma önüne kadar ilerlemiştir. Papa II. Leo, Attila’nın huzuruna çıkarak Attila’nın Roma’ya zaten hakim olduğunu söyleyerek Hristiyanlığın merkezi olarak kabul edilen Roma’nın yıkılmamasını talep etmiştir. Bu dönemde bölgede Veba salgını sorunu vardır. Attila bu seferle Batı Roma’yı egemenliği altına almıştır. Bölgedeki Veba salgını nedeniyle daha fazla ilerlememiş ve vergiyi arttırarak geri dönmüştür. Attila, 453 yılında şüpheli bir şekilde öldürülmüştür. Bazı tarih kaynaklar Attila’nın karısı tarafından zehirlendiğini ifade ederken bazıları da hançerlenerek öldürüldüğünü belirtir.[78]

Göktürklerden sonra;

Göktürk Kağanlığı’nu kuran Türk halkının köken efsanesine 8. yüzyıla ait olan Orhun Yazıtları‘nda ve daha sonraki birçok kaynakta yer verilmiştir. Buna göre Türk halklarının anayurdu Altay dağları yakınında, Selenga ve Orhun ırmakları arasında bulunan Ötüken Ormanı idi. Bu yer Baykal Gölü‘nin güney ucunun 250 km kadar güneyinde olup, günümüzde Moğolistan sınırları içinde bulunmaktadır.

Dilsel verilerden hareket eden bazı araştırmacılar Türk dillerinin nihai kökeninin daha kuzeyde, belki Baykal Gölü’nün kuzeyinde veya doğu Sibirya‘da olabileceğini ileri sürmüşlerdir. (Türk dillerinde ılıman ve soğuk iklim ormanlarına ilişkin kelimeler bozkır kuşağına ilişkin kelimelerden daha eski ve daha zengindir.[kaynak belirtilmeli])

Göktürk Kağanlığı’nın 8. yüzyılda yıkılmasından sonra Uygurlar, bugünkü Moğolistan ve Batı Çin’i kapsayan güçlü bir imparatorluk kurdular. 10. yüzyılda Orta Asya’nın Batısında bir imparatorluk kuran Karahanlılar, Müslümanlığı benimseyen ilk Türk hanedanıydı. Yine 10. yüzyılda, Türk asıllı bir mamlûk olan Gazneli Mahmut, Afganistan’ın Gazne kentinde bir imparatorluk kurarak Hindistan‘ın büyük bir bölümüne egemen oldu.[kaynak belirtilmeli]

Orta Doğu‘nun İslam ülkelerinde Türk halkları 8. yüzyıldan itibaren profesyonel paralı asker olarak önemli bir yer edinmişlerdi. 9. yüzyıl sonunda Abbasi İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla mamlûkler MısırBağdat ve İran’da bağımsız veya yarı bağımsız devletler kurdular.[kaynak belirtilmeli]

1040 yılı dolayında, Oğuz boyuna mensup olan Selçuklu Hanedanı İran’ı ele geçirerek Büyük Selçukluları kurdular. 1071 yılında Selçuklu Hanedanı Bizans İmparatorluğu‘nu ağır bir yenilgiye uğratarak, AnadoluSuriye ve Kafkaslar‘da çok sayıda Anadolu Beyliklerinin ortaya çıkmasına zemin hazırladılar. Ancak Türk halklarının kitle halinde Anadolu’ya yerleşmesi daha çok 13. yüzyılda, Moğol istilasından batıya kaçmalarıyla gerçekleşti.[kaynak belirtilmeli]

13. yüzyıl sonunda Anadolu’da kurulan Türk devletlerinden biri olan Osmanlı Devleti, İslam dünyasının en güçlü imparatorluğu haline geldi. Balkan Yarımadası‘nı fethetti; 16. yüzyılda bir yandan Viyana‘ya dayandı ve diğer yandan Cezayir‘i himaye altına aldı.

Sibir Hanlığı;

Sibir Hanlığı, parçalanmaya başlamış olan Altın Ordu’dan daha kuzeye göç eden Tatar Türkleri tarafından 15. yüzyılın ikinci yarısında kurulmuş bir devletti. Turan Hanlığı olarak da bilinen[79][80] Sibir Hanlığı, İslam’ı resmî din olarak kullanarak hüküm sürdüğü bölgedeki yerli Türklerin ve Ural halklarının da Müslümanlaşmasını sağlamıştı. Sibir Hanlığı, tarihten bu yana en kuzeydeki Müslüman devlettir ve 1598’de Rusya Çarlığı tarafından ortadan kaldırılmasına kadar varlığını sürdürmüştür.

Timurlu İmparatorluğu, 14. yüzyılın ikinci yarısında Timur tarafından kurulan, Özbekistan merkezli bir Türk devletiydi. Timurlu İmparatorluğu, Timur döneminde en güçlü zamanlarını yaşarken etrafındaki Türk-İslam devletlerini kendi bünyesine katarak Müslüman Türkleri büyük ölçüde birleştirmiş oldu. Timur Orta Asya’da büyük bir rönesans yapmış, zaten bilim dünyasının merkezi olan Özbekistan’da bilimin daha da ilerlemesini sağlamış ve bilim adamlarını bu bölgede toplamıştı. Ayrıca Timur Türkçeyi yüksek bir kültür dili haline getirerek dönemin en saygın dili haline gelmesini sağlamıştı.

Safevi DevletiAzeri Türkü kökenliydi.[81][82][83] Safeviler Türkçe konuşuyordu[84][85] ve şahlar kendi anadilleri Türkçeyi kullanarak şiirler yazıyordu. Safeviler tüm İran ve çevresini yaklaşık iki yüzyıl boyunca egemenliği altında tuttu[86][87][88][89] ve hüküm süresi boyunca Onikici Şii İslam‘ı yaşattı.[90] Safevilerin, Onikici Şii İslam’ı resmî din olarak kullanan ilk devlet olması, İslam tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri oldu.

Babür İmparatorluğu, Hindistan’ı yöneten Türk devletlerinden biriydi. En güçlü dönemlerini yaşadığı 16. yüzyılın ilk yarısından 18. yüzyılın ilk yarısına kadar olan dönem arasında sınırları Özbekistan, Hindistan, Afganistan, Pakistan, Bangladeş ve dolay bölgeleri kapsıyordu. Babür Hanedanlığı, Çağatay Türklerinin önderi Babür tarafından kurulmuştu. Babür Şah’ın soyu Timur’a dayanıyordu, Babür Şah’ın annesinin soyu ise Cengiz Han’a dayanıyordu.[91][92] Babür İmparatorluğu, sınırları içerisinde Müslümanları ve Hinduları birleştirmiş[91][93][94][95] ama şeriat yönetiminden vazgeçmemişti.

Afşar İmparatorluğu, adını Oğuz Türklerinin Afşar boyundan alıyordu. Safevi komutanı olan Nadir Şah, 1736’da son Safevi hükümdarını devirerek imparatorluğunu kurdu ve hükümdarlığını ilan etti. Nadir Şah, Afşar boyunun Kırklu oymağına mensuptu.[96]

Demografi ve antropoloji;

Türk halkları günümüzde Doğu Sibirya‘dan Orta Asya‘ya, Anadolu‘dan, Balkanlar‘a kadar geniş yayılım göstermektedir. Türk halklarının yoğun olarak yaşadığı başlıca ülkeler Doğu TürkistanKazakistanKırgızistanÖzbekistanTürkmenistanTürkiyeAzerbaycan ve İran‘dır. IrakRusyaBalkanlar ve diğer çeşitli Avrupa ülkelerinde de ayrıca azınlık konumunda bulunan Türk kökenli halklar yaşamaktadır.

Bugün nüfusları yaklaşık 150-200 milyonu bulan[97] Türk halkları, etnik olarak yayılım sahaları içerisinde Doğu’ya gittikçe “mongoloid” (sarı), Batıya gittikçe de “europid” (beyaz) ırk özellikleri göstermektedir.[98] Türk halkları tarihte sıklıkla “sarı” (mongoloid) ırkın bir alt kolu olan ve “beyaz” (europid) ırkla karışmış ırkı tanımlamak için kullanılan[99][100] “Turanid” terimi ile anılmışlardır.[101]

Eski Türkler büyük olasılıkla güney sibirya’den geliyorlardı. Önerilen vatan, batı Orta Asya’dan batı Moğolistan’ya kadar uzanmaktadır. Proto-Türkler Orta Asya halkıydı ve Doğu Asyalılar ile sibirya halkı ile yakından ilgiliydi.[60][61][62] Proto-Türklerin Doğu Asyalılar ​​fenotipleri vardı.[102][103] Ortaçağ Müslüman yazarları, Tibetlilerle Türklerin birbirine benzediğini ve çoğu zaman Türkler ile Tibetliler arasındaki farkı anlayamadıklarını belirtmişlerdir.[104]

Göktürk ve Xiongnu örnekleri de dahil olmak üzere eski Avrasya örneklerinin ilk genetik analizi (Jeong et al. 2020), Türklerin çoğunun ağırlıklı olarak “Doğu-Avrasyalýlar” (Doğu Asyalılar ve güneydoğu Asyalılar ve Sibiryalılar) olduğunu göstermiştir. Proto-Türklerin Türkmenistan’daki Sayan Dağları kaynaklandığı ve daha sonra Altay dağlarına göç ettikleri öne sürülmektedir. Proto-Türklerin Sibirya’daki Sayan Dağları kaynaklandığı ve daha sonra Orta Asya göç ettikleri öne sürülmektedir.[69][73]

Bilimsel görüşler;

Türk halklarının dilleri, kültürleri ve tarihi ile meşgul olan bilim dalının adı Türkoloji‘dir. Bu anlamda görüş bildiren Fransız tarihçi ve Türkolog Jean-Paul Roux Türklerle ilgili olarak:“Türkler dışarıdan evlenme eğiliminde oldukları ve eşlerini Türk olmayanlar arasından seçtikleri, rastladıkları her kavimle kaynaştıkları, dilleri çok büyük bir çekim gücüne sahip olduğu ve pek çok topluluk da bu dili ve kültürü benimsediği için Türklerle ilgili karakteristik denilebilecek (..) herhangi bir özellik saptama olanağı kalmamıştır. (…) [105] Çünkü dünyada en çok yayılan ve gittikleri bölgelerdeki yerli halklarla en çok karışan millet Türkler’dir. Türklerle ilgili olarak kabul edilebilecek tek tanım dilbilimsel olandır. Türk; Türk diliyle konuşandır;” tarifinden sonra, “İnsanlık tarihinde baştan beri var olan bu millet;kendine özgü yasaları, ayırt edici özellikleri olan canlı bir organizma, çok çeşitli ögelerden oluşmuş; ancak matematiksel bir bütün oluşturmuş ve kesin ve net tanımla Türk adını almış, aynı kültürden olan,aynı dili konuşan insan topluluğudur; ifadesini kullanmıştır.[105].

Dinler;

Türk halklarının büyük çoğunluğu 10. yüzyıldan itibaren İslam dinini kabul etmiştir. Ancak Gagavuzlar, Çuvaşlar ve Yakutlar gibi Hristiyanlığın Ortodoks koluna mensup olan, Kırımçaklar ve Karaylar gibi Yahudilik dinine mensup olan, Tuvalar gibi Budizm dinine mensup olan ve Altaylar gibi geleneksel Gök-Tanrı veya Şamanizm inancını sürdüren Türk toplulukları da vardır.

Erken Türk mitolojisi ve Tengrizm

İslam öncesi Türk mitolojisinde Şamanizm, Animizm ve Tengrizm hakimdi. Türk animistik gelenekleri daha çok ata ibadeti, çok tanrılı-animizm ve şamanizm üzerine yoğunlaşmıştır. Daha sonra bu animistik gelenek daha örgütlü Tengrizmi oluşturacaktı.[107] Baş Tanrı, 763’te Uygur İmparatorluğu‘nun resmi dini olarak Maniheizm ortaya çıkana kadar erken Türk toplumunun üst sınıfları tarafından ibadet edilen bir gök tanrısı olan Tengri idi.

Kurt, onuru sembolize eder ve aynı zamanda çoğu Türk halkının annesi olarak kabul edilir. Asena (Aşina Tuwu), Göktürklerin ilk Hanı olan Tümen İl-Kağan‘ın kurt annesidir. Kartal veya Şahin gibi at ve yırtıcı kuşlar da Türk mitolojisinin ana figürleridir.

Dini dönüşümler

Budizm

Tengri Bögü Han, 763 yılında artık soyu tükenmiş olan Maniheizmi Uygur Kağanlığı’nın devlet dini haline getirmiştir ve Karluklar arasında da popüler hale gelmiştir. Yavaş yavaş Mahayana Budizmine geçiş yapmışlardır.

Tibet Budizmi veya VajrayanaManiheizm‘den sonra ana dindi.[108] Gotama Buda[109]Guan Yin ve Maitreya‘ya[110] tapıyorlardı. Hint yarımadası ve Batı Sincan‘daki Türk Müslüman Fethi, Kuzey Hindistan ve Orta Asya‘daki diğer dinlerin hızla ve neredeyse tamamen ortadan kalkmasıyla ilişkilendirildi. Batı Çin‘in Sarı Uygurları “Sarı Yuğurlar” ve Rusya‘nın Tuvaları geriye kalan tek Budist Türk halklarıdır.

Hristiyanlık

Başlıca Hristiyan-Türk halkları Çuvaşistan Çuvaşları ve Moldova‘nın Gagavuzlarıdır (Gökoğuz). Rusya Çuvaşlarının geleneksel dini, birçok eski Türk kavramını içermekle birlikte, ZerdüştlükHazar Yahudiliği ve İslam ile de bazı unsurları paylaşmaktadır. Çuvaşlar, çoğunlukla 19. yüzyılın ikinci yarısında Doğu Ortodoks Hristiyanlığına geçiş yaptılar. Sonuç olarak, festivaller ve ayinler Ortodoks bayramlarıyla çakışacak şekilde yapıldı ve Hristiyan ayinleri geleneksel törenlerin yerini aldı. Çuvaşların bir azınlığı hala geleneksel inançlarını devam ettirmektedir. Doğu Kilisesi, Naymanlar gibi Türkler arasında popülerdi.[111] Hatta Gaochang’da yeniden canlandı ve Yuan Hanedanı döneminde Sincan‘da genişledi. Hanedanlığın çöküşünden sonra ortadan kayboldu.

İslam

İslamiyet’i kabul etmeden önce politeizm temeline dayanan Tengricilik dinine tabi olan bu Asya topluluğu, önce yönetici kesiminin, daha sonra da halk tabakasının Müslümanlığı kabul etmesiyle İslam‘ı inanç dünyalarının merkezine yerleştirmişlerdir.

Bunun dışında Orta Asya’da Şamanist geleneğin bazı yönlerini İslam ve Hristiyanlıkla bir biçimde bağdaştırarak sürdüren toplumlar olduğu gibi, bir inanç sistemi olarak Kamlık (Türk-Moğol Şamanizm’i) dışında başka bir din kabul etmeyen topluluklar da -sayıları çok az da olsa- günümüzde dahi mevcuttur. Bu toplumların bugünkü uygulamaları bile geçmiş çağlardaki inançları hakkında pek çok kıymetli bilgiler içerir. Bunun dışında geçmiş dönem inançlarına ait pek çok uygulama ve anlayışın örtülü bir biçimde günümüzde varlığını sürdürdüğü de görülmektedir. Ancak istisnalar (mesela Gagavuzlarda Hristiyanlık, Karaylarda Musevilik, Moğollarda Budizm, kimi Sibirya ve Altay boylarında Kamlık) dışında İslam Dini tüm Türk Dünyasının en önemli ortak paydalarından ve ortak değerlerinden birisidir. Türklerin devlet kurarak yayılmış oldukları alanların tamamında nüfusun en az yüzde 90’ı İslamiyet’i benimsemiş durumdadır. Dolayısıyla İslamiyet artık Türk Dünyası için halk kültürünün asli unsurlarını da içeren ve etkileyen bir öneme sahiptir.